All News
16 Kasım 2019 ( 228 izlenme )
Reklamlar

96 YAŞINDAKİ KADININ SATIŞA ÇIKARDIĞI 72 YILLIK MUHTEŞEM EV GÖRENLERİ ŞAŞKINA ÇEVİRİYOR.

Siz hala kitabı kapağına göre yargılayanlardansanız, işte bu hikaye tam da size göre! 96 yaşındaki bir kadının, Batı Toronto’da satışa sunulan evinin ardındaki sır perdesini açığa çıkaracağız. Dışarıdan alıcı gözüyle baktığınızda, sıradan bir evmiş gibi düşünebilirsiniz, hatta cazip gelen herhangi bir tarafı da olmayabilir.


Özellikle, 70 yıldan fazladır sahibi olan kişinin epeyi yaşlı bir kadın olduğunu da hesaba kattığınızda, eve girmeden önce restorasyon ekibini bile aramaya kalkabilirsiniz. Oysaki kapının eşiğinden adımınızı attığınız anda kanınızı dondurarak sizi şaşkına çeviren klasik bir güzelliğin içinde kendinizi kaybedeceksiniz. İşte tüm ön yargılarınızı rafa kaldırmanın tam sırası!


2 emlakçı Carla ve Gladys Spizzirri, şimdiye kadar sayısız ev görmüşlerdi; ama hiçbiri onları bu denli hayrete düşürmemişti. Ev sahibi yaşlı kadın Joyce, evini görüp fiyat vermeleri için Carla ve Gladys’i aradığında, emlakçıların gözünün önüne gelen manzara tam olarak demode ve yıkık dökük bir evdi.

O yüzden, 148 Jane Street adresine gitme hazırlıkları yaparken, neyle karşılaşacaklarına dair olumlu anlamda en ufak bir beklentileri yoktu, çünkü bu sokak onlar için gayet sıradandı. Evin bu fotoğrafını gördüklerinde, diğer konutlar gibi pek de özelliği olmayan, oldukça normal bir izlenim vermişti.

Son derece tecrübeli ve ev satma konusunda efsane haline gelen emlak kraliçesi kız kardeşler Carla ve Gladys, iyi satışın nasıl yapıldığı konusunda yıllardır isim yapmıştı. Satamayacakları ev olmayan, birlikte adeta emlak sektörüne hükmeden durdurulamaz ikili olağanüstü bir güce sahipti. En azından 148 Jane Street’te oturan yaşlı kadından gelen o tuhaf ve gizemli telefona kadar! Hiçbir şey onları ilk bakışta müthiş sıradan görünen bu evin duvarlarında gizlenen sır perdeleri için hazırlayamazdı.

Bir gün, Spizzirri kardeşlerin ofisindeki telefon çaldı. Carla telefona cevap verdiğinde garip bir sesle karşılaştı. Telefonun ucundaki kişi ise Joyce’du. Carla’ya göre Joyce diğerleri gibi yalnızca potansiyel bir satıcıydı ve mülkiyeti için O’na en iyi fiyatı alacağına dair güvence vermeye çalıştı. Carla özgüvenli ve soğukkanlı kalmak için çabaladı çünkü onlar çoğu satıcı tarafından sonsuz güven duyulan, rakipsiz emlakçılardı. Halbuki Joyce, onlar için alışılmışın dışındaydı. Carla, Joyce’un sesindeki tereddüdü fark edip paniğe kapılmaya başladı. Yaşlı kadın eviyle ilgili beklentisini söylediğinde, Carla oturduğu sandalyeden düşmemek için kendini zor tuttu.

Yıllarca yalnız yaşayan yaşlı birinin evi elbette bakımsız, kirli, kokuşmuş, el değmemiş eşyalarla dolu, tozlu duvarlarla kaplı ve hatta satışa hiç de uygun olmayan durumda bile olabilir… Joyce, evini satmanın O’nun için ne kadar zor bir karar olduğunu açıkladığında, Carla duydukları karşısında bir kez daha şoka girdi.

Kendi babaannesi geldi gözünün önüne, çünkü babaannesine sesini duyurabilmek için telefonda neredeyse bas bas bağırması gerekiyordu; ancak Joyce’un kendini bu kadar akıcı ve berrak bir şekilde ifade etmesi Carla’yı hayrete düşürüyordu. Joyce, 96 yaşında olduğunu ve bu evin tonlarca anıyla dolu olduğunu söylediğinde emlakçı, Joyce ile tekrar görüşmek için sabırsızlanmaya başladı çünkü şimdiye kadar işinde fevkalade başarılar yakalayan Carla, bu sefer duyduklarına inanamıyordu.

Emlakçı kardeşlere evin içinde yetmiş yıldan fazladır hiçbir şekilde tadilat yapılmadığı söylendiğinde, akıllarını kaçırmamak için soğukkanlı olmaya çalıştılar, çünkü o yaştaki bir kadının evine yetmiş yıl hiç el değmemesi demek; tam bir kaosa ve evin yaşanamayacak hale dönüşmesi anlamına geliyordu. Evin içinin bozulmadığı söylense de, tecrübeleri emlak kraliçelerinin gözünde 96 yaşındaki bir kadının hiçbir tadilat ve bakım olmadan evini yepyeni tutma ihtimali yok denecek kadar azdı. Oysaki bu sıradan görünümlü evin içinde onları neyin beklediğini kesinlikle bilmiyorlardı.

Gladys ve Carla bu evin nasıl görünebileceğine dair fikir yürütmeye ve kendi aralarında hararetli bir şekilde tartışmaya başladı. Akıllarından geçen senaryolar onları ürkütmeye yetiyordu. Evin üzerinde ne kadar çok konuşurlar ve tahmin yürütürlerse, o kadar fazla endişe ve dehşete kapılıyorlardı.

Elbette, doksan altı yaşındaki bir kadının, yaşamı boyunca biriktirdiği kir, karışıklık, düzensizlik ve binlerce gereksiz eşyayla evini kusursuz bir durumda tutmasına pek imkan yoktu. Muhtemelen bu ev için ciddi bir tadilata ihtiyaçları olacaktı; ancak hala onları neyin beklediği hakkında hiçbir fikirleri yoktu.

Emlakçılar mülkün bulunduğu konuma baktıklarında kendilerini biraz da olsa sakinleştirdiler. Joyce’un evi Jane Street’te, Toronto’nun Eski Değirmen mahallesindeydi. Carla, bu bölgede varlıklı sakinlerin yaşadığını ve butik oteller gibi üst düzey işletmelerin olduğunu biliyordu. Burada evler diğer yerlere nispeten daha hızlı ve fevkalade bir fiyata satılıyordu.

Hesaplamalarına göre, bu bölgedeki konutların değeri 968 bin doların bile üzerindeydi! Kulağa hiç şüphesiz ki oldukça hoş bir kazanç gibi geliyordu; ancak tahminleri uykularını kaçırmaya başlamıştı bile. Ne kadar motive olmaya çalışsalar da kendilerini en kötü senaryoya hazırlıyorlardı. Derken, ortaya yeni bir problem çıktı!

Şüphesiz ki yetmiş yıldan fazladır yaşadığı yere ‘elveda’ demek hiç de kolay bir karar değildi. Joyce, adeta ömrünü geçirdiği bu eve veda etme fikriyle yoğun bir mücadele halindeydi ve evi satmaktan vazgeçmek üzereydi.

Bu durum anlaşılabilir olsa da, yaşlı kadının yaşadığı gelgitler Gladys ve Carla için baş döndürücü bir sorun haline gelmişti. Joyce onlarla devam edip etmeme konusunda arafta kaldığı için, bu kararsızlık emlakçı kardeşlerin işlerini tökezletiyordu.

Carla ve Gladys, mülkün durumuna ili*kin zihinlerinde dolaşan olumsuz düşüncelere engel olamamalarına rağmen, efsanevi konumdan dolayı evi satmaya kararlıydılar. Yeni alıcılar, satın alma işleminden sonra evi istedikleri gibi şekillendirebilirlerdi. İki kız kardeş sebat etmeye karar verdi. İlk iş olarak Joyce’u evini görmelerine izin verme konusunda ikna etmek zorundaydılar.

Neyse ki, Joyce sonunda satışa devam etmeye karar verdi ve kız kardeşlerin gelip evine bakmaları konusunda ikna oldu. Gladys ile Carla nefeslerini tutarak, hızla işe koyuldu ve evi görüp değerlendirmek için ihtiyaç duydukları her şeyi düzenlediler.

Eve Kanada’nın dört bir yanından iç mimarlar resmen akın etti. Herkes bu tuğla mülkün içinde ne saklandığını görmek için sıraya dizilmişti. Mimarlar Joyce’un parlak renklerden kaçındığını ve muhteşem uyumlu tonlar tercih ettiğini gözlemledi. Renklerin dansının yanı sıra, ev metalik duvar kağıtlarıyla kaplıydı ve altın mobilyalarla doluydu; ancak tüm tasarımlar arasında çiçek desenlerini sıklıkla kullandığı ve çok sevdiği belliydi.

Yaşlı kadın, henüz 24 yaşındayken bu evde yaşamaya başlamıştı ve o günden bu yana, moda konusunda ciddi gelişmeler olmuştu. Tasarımla harcadığı uzun yıllardan sonra hiç kimse evin bugün nasıl göründüğünü tahmin bile edemezdi. İstediği gibi bir konut arayan alıcı için, evin iyi bir konumda olmasının yanı sıra içinin eksiksiz bir şekilde döşenmiş olması her zaman avantajdır, çünkü yeni ev sahibi çantasını alıp eve direk yerleşebilir. Joyce’un evi içinse durum biraz farklıydı. Evin her bir metrekaresi 40’lı yıllardan kalan antik eşyalarla dolu, muhteşem bir iç tasarım stiline sahipti; zarif ve iyi muhafaza edilerek de görenleri büyülüyordu. Ne yazık ki, acı gerçek şuydu; Joyce’un mobilyalarının tamamı bu evde bırakılmayacaktı; ev sigortasının olup olmadığı konusunda da şüpheler hala devam ediyordu.

Joyce, evini satacağı için ifade edilemez bir üzüntü yaşıyordu; ama eşyalarını evle birlikte satmayacağı için nispeten rahattı. Neyse ki, tüm o gösterişli ve paha biçilemez parçalar kızına miras kalacaktı. Joyce, bu eşyalara gerçekten iyi bakabilecek birinin olması gerektiğini ve bunu yapabilecek tek kişinin de kızı olduğunu biliyordu. Evdeki bütün eşyaların, mobilyaların, antikaların 70 yıldır bu kadar özenle korunabilmesi akıllara durgunluk veriyordu. Joyce, kendi evinin tasarımcısı olarak çok şanslıydı çünkü yapılan dekorasyonda yalnız değildi. Tüm ailesi bu evi güzelleştirmek ve baştan yaratmak için seferber olmuştu. Mobilyalardan duvardaki perdelere ve yataklardaki çarşaflara kadar hepsi Joyce’un yaratıcı fikirlerinin ürünüydü. Neyse ki, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle ve ekonominin canlanmasıyla birlikte çok daha fazlasını yapabildiler. Elbette evin içindeki bu efsane değişiklikler yapıldıktan sonra evin sigorta ücreti de artmış olsaydı hiç şaşırmazdık.

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

İfadesi kan dondurdu Honda Motor, yakıt pompasındaki kusur nedeniyle 2,6 milyon aracını geri çağıracak Emekliye ek zam belli oldu Gencin Hikayesi