All News
18 Ocak 2022 ( 393 izlenme )
Reklamlar

Çobanın Duası Ders Verici Bir Hikaye

Günahkâr bir adamdı. Ayık gezmezdi. Bütün
bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan. Ölse de
bir kurtulsak, diyorlardı.
Bir karısı vardı bu adamın, bir de kendisi. Hiç
çocukları olmamıştı. Köy halkı böyle bir
adamın zürriyetinin olmadığına memnundu.
Kadın ise adamının haline üzülse de ses
çıkarmazdı, çıkaramazdı. Otuz yıldır evliydiler,
döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi.
Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi.
Adam iyice yaşlanmıştı artık. Öksürük
nöbetleri uykusunu bölüyor, iki basamak
merdiven çıksa nefes nefese kalıyor, titreyen
elleriyle sigarasını zor sarıyordu. İyice
zayıflamış, zaten kısacık olan boyuyla bir
çocuk gibi kalmıştı. Kadıncağız ellerini açıp
dualar ediyor, ahir ömründe olsun şu adamın
hali biraz düzelsin diye yalvarıyordu Allah’a…
Adam bir sabah evden çıktı, fakat ertesi sabah
oldu, dönmedi. Tan yeri ağarırken kadın
aramaya çıktı kocasını. Kim bilir yine nerede
sızıp kalmıştı! Köyün üst tarafındaki çeşmenin
başına gitti önce, orada içerdi adam,
bulamadı. Yakındaki tarlaları aradı, köyün dört
bir yanına baktı, yoktu. Eve gelmiştir belki diye
koşarak geri geldi, hayır, dönmemişti. Güneş
inmek üzereydi, bir acele abdest aldı, namaza
durdu. Duası bitmek üzereydi ki kapının
çalındığını duydu.
Kocasıydı gelen. Adamın yüzü sapsarı
kesilmişti. Öksürüyor, eliyle göğsünü işaret
ediyordu. Kadın koluna girdi kocasının, güç
bela sedire kadar taşıdı. Uzandı adam,
karısının yüzüne baktı, ağlıyordu. Doğrulmak
ister gibi yaptı, hakkını helal et diyecekti,
lafının sonunu getiremedi, başı yastığa düştü.
Ölmüştü…
Kadıncağız kocasının başında epey bir ağlayıp
feryat etti. Biraz kendine gelince gözlerini sildi,
yemenisini bağladı. Kalktı, imamın evine gitti.
— Hocam… Diyebildi hıçkırarak, bizimki…
Söyleyemiyordu, ama İmam Efendi durumu
anlamıştı. Kadının yüzüne baktı, köylü ne der
diye düşündü, bocaladı.
—O mendebur bir kez bile caminin kapısından
içeri girmedi, kaldırmam onun cenazesini,
deyip kapıyı kapattı.
Kahroldu kadın. Nereye gitsem, ne yapsam
diye düşündü. Kimseleri yoktu ki, çaresiz eve
döndü. Yıkadı kocasını, sandıktan çıkardığı
beyaz bir çarşafa sardı, omzuna aldı,
mezarlığın yolunu tuttu.
Caminin köşesinden dönerken, muhtar ve
köylülerin kendisine doğru gelmekte olduğunu
gördü. Bir kez daha düğümlendi boğazı,
cenazesi omzundan kayarken, dizlerinin üstüne
çöktü, ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya
başladı.
Hışımla yaklaştı muhtar:
—Onu nereye götürüyorsun, dedi, mezarlığa
gömeyim deme sakın! Sağlığında biz çektik, bir
de ölülerimiz çekmesin o herifin elinden…
Kadın gözlerini çarşafın üstüne dikmiş, öylece
duruyordu. Birden bağırmaya başladı, delirmiş
gibiydi sanki. Kalabalık yanından korkuyla
uzaklaşırken, cenazesini tekrar yüklendi, köyün
dışına doğru yürümeye başladı.
Kan ter içinde kalmıştı kadın, artık adım
atacak hali yoktu. Kendi kendine;
—Şuracığa gömeyim adamımı, dedi, kimseler
rahatsız olmaz burada…
Tam o anda bir ayak sesi duydu, irkildi, bir
çobandı gelen. Kadıncağız her şeyi olduğu gibi
anlattı. Üzüldü çoban, gözleri doldu.
— Dert etme, dedi, ben yardım ederim sana.
Bir çukur kazıp cenazeyi gömdüler. Çoban
başucunda durdu mezarın, ellerini açtı, dua
etti. Birkaç çiçek buldu kadın, toprağın üstüne
serpti. Çobana dualar ederek evine döndü.
Yorulmuştu. Camın kenarına oturup uzaklara
daldı. Uyuyup kaldı oracıkta.
Ertesi sabah imamın kapısını telaşla çaldı
Muhtar. Bir yandan tokmağı vuruyor, bir
yandan da “İmam Efendi, İmam Efendi…” diye
bağırıyordu. İmam korkuyla açtı kapıyı.
— Bir rüya gördüm, dedi Muhtar, hocam o
berduş, o serseri adam cennetteydi, bana
gülüyor, hakkım sana bile helal olsun, diyordu.
Rüyayı duyan İmam’ın benzi attı, kendisi de
hemen hemen aynı rüyayı görmüştü. “Gel hele,
içeri gel..” demeye kalmadı ki, köyün delisini
gördüler. Koşarak geliyor, bir yandan
bağırıyordu:
—Demedim mi ben, demedim mi size, rüyamda
gördüm, rüyamda…
Birkaç köylü daha benzer rüyalar gördüğünü
söyleyince, kadının yanına gitmeye karar
verdiler. Özür dileyecek, kendilerini affettirmeye
çalışacak, bu arada işin aslını öğreneceklerdi.
Bir şeyler olmuştu ama neydi?
Eve vardıklarında kapıyı açan kadın şaşkındı.
Kapıyı yüzlerine kapatacak oldu, yapamadı.
Gelenler olan biteni anlatıp özür diledi,
cenazeyi nereye defnettiğini, neler olduğunu
sordular. Kadıncağız her şeyi anlattı, can
kulağı ile dinlediler ve çobanı bulmaya karar
verdiler.
Bir yandan yürüyor bir yandan aralarında
konuşuyorlardı: Bu çoban bir evliyaydı
herhalde, belki de Hızır’dı, aslında ölen adam
da o kadar kötü bir adam değildi.
Tarif edilen yere geldiklerinde çoban
koyunlarını otlatıyordu. Gelenleri görünce
ayağa kalktı, hayırdır inşallah, dedi. Oturdular,
onlara süt ikram etti, konuşmaya başladılar.
Çoban söylenenlerden hiçbir şey anlamamıştı,
cenazeyi nasıl defnettiklerini anlattı.
— Ben garip bir kulum, dedi; cenazeyi
defnettik, başucunda durup bir dua ettim
sadece, hepsi bu…
Merakla nasıl bir dua ettiğini sordular, çoban
da söyledi:
— Allah’ım, ben dağda koyunlarımı otlatırken
kulların gelirler yanıma, selam verirler. Senin
selamınla gelen senin misafirindir der,
ağırlarım. Süt ikram eder, azığımı paylaşırım.
Şimdi de ben sana bir misafir yolluyorum, onu da sen ağırla

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

EBRD’den Denizbank’a deprem kredisi Konut satışlarında düşüş sürüyor: TÜİK illerdeki son durumu duyurdu Peygamberimizin unutulan sünnetleri Bombalı saldırı girişimi sonrası Ankara'da alarm!